Twitter

13 Ocak 2019 Pazar

Basın Bülteni Gönderimi için Yeni Nesil Yöntem

Basın bültenleri şirketlerin hedef kitlelerine iletecekleri mesajları basın yoluyla iletmeleri için başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde basın bültenleri şirketlere dergi, gazete, blog ve haber sitelerinde yer almaları için yardımcı oluyor. Basın bültenleri, bültene konu olan markanın SEO açısından arama motorunda etkili bir konumda yer alması için de ciddi bir avantaj sağlıyor.


Yakın zamana kadar daha aktif olan "PR ajansları" veya "halkla ilişkiler şirketleri" yeni iletişim modellerinin türemesiyle küçülmeye, kalanların ise dönüşmesiyle hayatlarına devam ediyorlar. Türkiye'de özellikle son 10 yılda halkla ilişkiler ajanslarının %40'dan fazlası kepenk kapattı, bir kısmı etkinlik yönetimi ajansına dönüştü. Globalde WPP gibi reklam ile iletişim sektörünün en büyük şirketinin bile %30 gideceğini açıklaması bile bu sektördeki küçülmeye işaret ediyor. (Kaynak)

Türkiye'de ise bu dönemde yeni bir alandan bahsedilir oldu: Online PR Ajansı. Hayatımıza yeni giren bu kavram, uçtan uca bir PR hizmetine konu oluyor. Türkiye'deki öncülerden biri olan B2Press (eski adı BultenGonder.in) "harcadığın kadar öde" sloganıyla aylık ajans ücretleri ve sabit fee'ler yerine PR ihtiyacınız olduğunda basın bülteni gönderimi hizmeti sunuyor. Bunu yaparken de içeirk geliştirme, basın bülteni yazımı, gazeteci listelerine gönderimi, haber ajansları üzerinden dağıtımı ve online/yazılı yansımaların takibini de gerçekleştiriyor. Aslında anahtar teslim bir PR modelinden bahsediyoruz. Yakın zamanda B2Press, Türkiye pazarından globale bir adım atarak 20'den fazla ülkede hizmet vermeye başladı. Dilediğiniz ülkede yerel dilde basın bülteni dağıtım ve raporlama hizmeti alabiliyorsunuz. Türkiye için paket fiyatları da hiç fena değil. İletişim ve pazarlama profesyonellerinin bir göz atmasında fayda var: https://b2press.com/tr-TR/anasayfa/turkiye#ucretlendirme





19 Nisan 2014 Cumartesi

SHORT TERM 12: “Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.."

 “Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.." (Hallac-ı Mansur)

Yazıyı yazmaktaki niyetim ne haddimi bilmeyerek bir film eleştirisi yapmak ne de filmi övüp göklere çıkarmak. Yalnızca içinde bulunduğumuz bahar günlerinde filmin ardından içimdeki o duygu seli ile birlikte bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Aslında hikaye çocukların cinsel istismarı.! Film boyunca da cinse istismara maruz kalmış çocukları ve onların hikâyelerini izliyorsunuz. İstismara uğrayan çocuklar tıpkı filmde olduğu gibi tehdit ve cezalar nedeniyle olayları gizliyor ve birer hayalet gibi “aramızda” sessiz sedasız yaşamaya devam ediyor. Aslında bu çocuklar Hallac-I Mansur’un : “Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.." sözünü her an içlerinde yaşıyorlar. Ülkemizde cinsel istismara maruz kalmış çocukların rehabilitasyonunu sağlayacak bakımevlerinin olmaması filmi izlediğim süre boyunca “Bir şeyler yapmak lazım” cümlesini tekrar tekrar kurdurttu bana. Siz de izleyin ve düşünün: “Dişlinin bir parçası olacak kadar güçlü görün, en zayıf halka olmamaya çalış.” sözüyle yaşamaya devam ederken bu dünyada başkalarına nasıl yardım edeceğiz? VEYA gerçekten zayıf halkaysak ve bunu kendimize bile itiraf edecek gücümüz yoksa?  Diğerleri için bir şey yapabilecek miyiz?

Filme dönersek:

Destin Cretton'ın 2008 yapımı yine kendisinin yönettiği aynı isimli kısa filmden uzun metraja uyarladığı 2013’de vizyonlara giren film, "risk sınırında" olarak tanımlanan gençlerin yani cinsel istismara uğramış çocuk ve gençlerin geçici bir süreliğine gözetim altında tutulmasını üstlenen bir bakım evinde yaşananları konu alıyor. Grace ve Mason, bakım evindeki gençlerin sorunlarını çözmeye çalışırken, farkında olmadan kendi hayatlarına da dokunacak ve geçmişte çözemedikleri sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklardır.  Kanaya yaraya doğal bir vaziyette tanıklık eden, konusu itibariyle normal şartlarda çok büyük ajitasyon yaratabilecekken her şeyi kendi doğal acısında bırakmış bir film. Çok trajik hikâyeleri, öyle kendini yırtmadan, paralanmalar, bağırtılı kanlı sahneler olmadan da gösterdiği için bu film benim için diğerlerinden farklılaşıyor.

Filmdeki temel çatışma çok iyi oturtulmuş, Grace'in kendi çocuğunu doğurup doğurmama ve diğer çocuklara, özelliklede Jayden’a olan ilgisi. Grace’in geçmişte babasının cinsel istismarına uğraması, çalıştığı bakımevine gelen Jayden’ın aynı istismara mağruz kalması, Grace’in “böyle bir dünyaya” çocuk getirip getirmemesini sorgulatıyor.


Filmde çok güzel bir ahtapot hikâyesi var, hikaye de en az filmin kendisi kadar güzel.  Hayatın gerçeğine dair acıklı hikâyesini sömürmeden anlatabildiği için belki de bu yüzden beğendim filmi. Doğallık içinde duru ve akıcı..  Ahtapot hikâyesi’ni Jayden anlatıyor. Aslında derdini, babasının tacizlerini ufak sözcüklerle haykırarak anlatan, defalarca beni düşündüren bir hikaye. Murat Menteş’in bir yazısında geçen şu cümleleri hatırlatıyor bana: “Her ailede olur böyle ufak tefek cinayetler. Hiçbir roman, sıradan bir ailenin bir tek günde ürettiği şiddet ve fesadı tam olarak anlatamaz.”

 Cinsel istismar ve taciz perspektifinden çıkarıp değerlendirirsek hikayeyi,  insanların birbirini tüketmesi olarak görebiliriz. Verilen emekler, harcanan çabalar ve birilerinin sizi yok edercesine hep daha fazlasını sizden istemesini hikâyede görebilirsiniz. İyi vakit geçirdiğiniz, hayatı paylaşabileceğinizi sandığınız kişinin kendini tatmin etme duygusu nedeniyle sizi tüketmesine harikulade bir örnek oluşturuyor hikaye. Ki zaten hikâyeyi okuduğunuz da yorumlarımdan çok daha fazlasını anlamakla kalmayıp, yaşayacaksınız.

Buyrun ahtapot hikâyesi:

Jayden: Yazdığım hikâyeyi duymak ister misin?
Grace: Elbette. 
Jayden: Çocuk hikâyesi. O yüzden öyle şaşaalı sözler yok. 
Grace: Tamam.
Jayden:
“bir varmış bir yokmuş. okyanus yüzeyinin millerce altında nina adında genç bir ahtapot yaşarmış. nina zamanının çoğunu taşlardan ve deniz kabuklarından garip şeyler yaparak geçirirmiş. çok mutluymuş. ama sonra bir pazartesi günü bir köpekbalığı gelmiş.
“adın ne senin?” demiş köpekbalığı.
“nina” diye yanıtlamış o da.
 “arkadaşım olmak ister misin?” demiş köpekbalığı.
 “tamam. ne yapmam gerekiyor?” demiş nina.
“pek bir şey değil. ” demiş köpekbalığı. “kollarından birini yememe izin ver yeter.”
nina’nın daha önce hiç arkadaşı olmadığından acaba bu arkadaş olmak için yapılması gerekenlerden mi diye düşünmüş. sekiz koluna bakmış ve bir tanesinden vazgeçmenin çok da kötü olmayacağına karar vermiş. bir kolunu yeni ve harika arkadaşına bağışlamış. o hafta nina ile köpekbalığı her gün birlikte oynamış. mağaralar keşfetmişler, kumdan kaleler yapmışlar. çok çok hızlı yüzmüşler. ve her gece köpekbalığı acıktığında nina, yemesi için bir kolunu daha vermiş.
pazar günü tüm gün oynadıktan sonra köpekbalığı nina’ya çok aç olduğunu söylemiş.
“anlamıyorum. ” demiş nina.
“altı kolumu çoktan verdim. şimdi bir tane daha mı istiyorsun?”
 köpekbalığı ona arkadaşça bir tebessümle bakmış ve “bir tanesini istemiyorum” demiş. “bu sefer hepsini istiyorum. ”
“ama neden?” diye sormuş nina.
 köpekbalığı da: “çünkü arkadaşlar birbirleri için böyle yaparlar. ” diye yanıt vermiş.
köpekbalığı yemeğini bitirdiğinde çok üzgün ve yalnız hissetmiş. birlikte mağaralar keşfedeceği, kumdan kaleler yapacağı, çok çok hızlı yüzeceği birine sahip olmayı özlemiş. nina’yı çok özlemiş. bu yüzden başka bir arkadaş bulmak için çok hızlı yüzmüş.”


Filmin başladığı gibi bitmesini ve soundtrack’ini çok beğendim. Sanırım defalarca soundtrack’i ardı ardına dinleyeceksiniz.



Film depresif mi? Değil.
Üzücü mü? Değil.
Sonu süpriz mi? Değil.
Hikaye karmaşık mı? Değil.
Sinemada artık görmemeye alıştırıldığımız doğru düzgün bir hikaye olduğu için kesinlikle izlemeye değer. 




15 Nisan 2014 Salı

TÜRKİYE ERMENİSTAN ÖĞRENCİ İNİSİYATİFİNDEN TANITIM TOPLANTISI

BASIN BÜLTENİ
14.04.2014

TÜRKİYE ERMENİSTAN ÖĞRENCİ İNİSİYATİFİNDEN TANITIM TOPLANTISI
Türkiye ile Ermenistan'daki üniversite öğrenci temsilcileri arasında imzalanan bir protokol ile 2013 yılının ocak ayında kurulan Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi, Ortaköy'dekiRadisson Blu Otel'de tanıtım toplantısı düzenledi.

Türkiye ile Ermenistan'daki üniversite öğrenci temsilcileri arasında Galatasaray Adası'nda imzalanan bir protokol ile 2013 yılının ocak ayında kurulan Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi, Ortaköy'deki Radisson Blu Otel'de tanıtım toplantısı düzenledi. Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Osman Can, Gazeteci Saadet Oruç, sunucu Suna Vidinli ve işadamı Noyan Soyak başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu temsilcisinin katıldığı toplantı büyük ilgi topladı.

Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi, kuruluşundan bugüne, İstanbul-Erivan hattında akademik, sosyal, kültürel ve sportif alanlarda imza attığı etkinlikleri tanıtan bir kahvaltı programı düzenledi. İki ülke arasında başlatılan sivil diyalog ve işbirliği süreci dâhilinde gerçekleştirilen projeler, çeşitli gazeteci, yazar, akademisyen ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin de hazır bulunduğu toplantıda dile getirildi. Gelecek döneme ilişkin olarak atılacak adımların da paylaşıldığı toplantı, gençlerin kararlılığını ve cesaretini göstermesi bakımından katılımcılartarafından tam not aldı.

Programa katılan isimler şunları aktardı:

Noyan Soyak: Enteresan ve doğru bir konuya parmak basan Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifini tebrik ediyorum. Türkiye ve Ermenistan ilişkileri her zaman çalışılması zor bir alandır. Bu siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan hep böyle olmuştur. Kararlılık, bu konuda sivil girişimlerin önünü açacaktır.

Osman Can: Ben çıplak gözle Erivan’ı gören bir ortamda büyüdüm. Ortaokulda resim dersinde, pencereden Ağrı Dağını görürdük hep Ağrı dağının resmini çizerdik.  Sonra bazı yabancı kanallarda Erivan’daki bazı çocuklarında Ağrı Dağı’nın resmini yani Ararat’ın resmini yaptığını görünce bu tabi farklı duyguhissettiriyor. Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi ile birlikte bende bu duygular yeniden uyandı. Çok önemli bir çalışma yapıyorsunuz. Benim de elimden ne geliyorsa, her türlü desteği vermeye hazırım.

Suna Vidinli: Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi’ni o kadar önemli ki belki bugün farkında değilsiniz. Bunu ancak İnisiyatif’in meyvelerini topladıkça anlayacaksınız. Bu tarz girişimler için temek gereksinim maddi kaynaklardır. Ayrıca kesinlikle biz de basın olarak sizleri desteklemeliyiz.

Saadet Oruç: Çok cesur ve güzel bir girişim. Türkiye-Ermenistan arasında ilk sivil girişimlerden bugüne 14 yıl geçti. Bugün artık sivil girişimlerin öğrenci seviyesine indiğini görmek mutluluk verici. Geçmişin hesabını güdenler var. Ancak yeni nesil olarak Türkiye Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi gibi girişimler iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine ışık tutacaktır.

4 Nisan 2014 Cuma

Bu Dünyada Güney de Var

Küreselleşmeye karşı bir duruş örneği,

Hugo Chavez, 2004 yılında Venezüella'da gerçekleşen 12'nci G-15 zirvesindeki konuşmasının son bölümünde özel bir öneri getirmek istediğini söyleyerek bir TV kanalı oluşturulması gerekliliğinden bahseder;

"Güney'in ülkeleri olarak bizler Kuzey'in medya tekelinin birer kurbanı haline geldik; Ülkemizin dört bir yanına yayılan bu iktidar sistemi, gerçekliğimize aykırı da olsa, yurttaşlarımızın aklına kimi bilgiler, değerler ve tüketim alışkanlıkları yerleştiriyor ve böylelikle insanlar onun hakimiyetinin en güçlü ve etkili araçları haline dönüşebiliyor. Egemenliğin en mükemmel biçimi, egemenlik altına alınan insanların kendilerini egemen taraftaymış gibi hissetmeleridir. Bu gerçeklikle yüzleşmek ve onu değiştirmeye başlamak için geliştirdiğim öneri, tüm dünya çapında yayın yapacak ve Güney ülkelerinden haber ve görüntüler sunacak bir TV kanalının oluşturulmasıdır. Medya tekelini kırma yönündeki atmamız gereken ilk ve temel adım bu olabilir diye düşünüyorum. Bu TV kanalı, çok kısa bir süre içerisinde, tüm dünyaya bizim değerlerimizi, kökenlerimizi anlatabilir. Ve yine tüm dünyaya, Güney'in derinlerinden, Uruguay'dan, Plata Nehri 'nin gümüşten bir deniz gibi akıp giderken Buenos Aires'i yıkayıp Montevideo'yu maviye boyadığı sulardan çıkmış büyük şair Mario Benedetti 'nin 'Bu dünyada Güney var' sözleriyle seslenebilir."

Buyrun  yerel söylenceleriyle de ünlü Latin Amerika'dan, Uruguay'dan bir yazar: Mario Benedetti'nin şiiri.


Bu dünyada Güney de var

Fransız asaleti
Ve İsveç Akademisiyle
Amerikan sosları
Ve İngiliz anahtarıyla
Füzesi ve ansiklopedileriyle
Yıldız savaşları
Ve müreffeh günahkarlığıyla
Ve tüm o şöhretli gürültüsüyle
Hüküm sürer Kuzey,
Lakin aşağılarda bir yerlerde
Derinlerde, köklerde
Hafızanın dehlizlerinde
Hiç kimsenin unutamayacağı
Ve hiç kimsenin ölmeyeceği
Ve hiç kimsenin yaşayamayacağı
Ve böylece hep birlikte
Mucizelerin yaratılacağı
Bir yer var:
Bu dünyada güney de var.

Mario Benedetti



Kaynakça: ALAYOĞLU Sevilen Toprak, ‘Aşağıdan Küreselleşmenin ‘Kahramanı’ Telesur”, M.Ü. S.B.E. Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı-İletişim Bilimleri Bilim Dalı, Aralık 2008

10 Mart 2013 Pazar

Tek Hece Aşk




Şairin sesinden:



Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim

Bülbül benim lisânımla ötüştü
Bir gül için cân evinden tutuştu
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim

Niceler sultândı, kraldı, şâhtı
Benimle değişti tâlihi, bahtı
Yerle bir eyledim tâc ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim

Kâmil iken câhil ettim âlimi
Vahşi iken yahşi ettim zâlimi
Yavuz iken zebûn ettim Selim'i
Her oyunu bozan gizli zor benim

Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman Hekim bulamadı çâremi
Aslı için kül eyledim Kerem'i
İbrahim'in atıldığı kor benim

Sebep bazı Leylâ, bazı Şirin'di
Hatrım için yüce dağlar delindi
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim

İlâhîmle Mevlânâ'yı döndürdüm
Yûnus'umla öfkeleri dindirdim
Günâhımla çok ocaklar söndürdüm
Mevlâ'danım, hâyır benim, şer benim

Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyânın sözündeki muhabbet
Enbiyânın yüzündeki nûr benim

Kimsesizim, hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim, cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim

Benim adım aşk...

Cemal Safi

kâmil : bilgili, hünerli, kültürlü; yetkin, erişkin, ağırbaşlı, olgun; bütün, eksiksiz, tam
yahşi : iyi, güzel; çok güzel
yavuz : çetin, yaman; kötü, fena; iyi, güzel, iyi huylu; yiğit, mert; sert, keskin
zebûn etmek : aciz bırakmak, çaresiz kılmak
fer : kuvvet, kudret; parlaklık, ışıltı; göz için canlılık
enbiyâ : nebiler, peygamberler
hısım : akraba
hasım : düşman


13 Ocak 2013 Pazar

Türkiye-Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi


Yanlış politikalar, iki kardeş halk arasında adeta kangren haline gelen sorunlar ve ortaya çıkan kısır döngüye inat Türkiye’den bir grup genç Ermenistan’da bulunan akranları ile yeni bir sürecin kapılarını açmak için Erivan’ı ziyaret etti. İşte onların ağzından Ermenistan izlenimleri ve projeleri.

Yanlış politikalar, iki kardeş halk arasında adeta kangren haline gelen sorunlar ve ortaya çıkan kısır döngüye inat bizler adil bir hafıza ve sağlıklı bir ilişki için onurlu bir diyaloğun, yasaksız ve aracısız iletişimin gerekliliğine inanan İstanbul’un farklı üniversitelerinden 6 genciz. Bu amaçla Türkiye-Ermenistan Öğrenci İnisiyatifi'ni kurmaya karar verdik. 21.yüzyılda Twitter, Facebook gibi sosyal medya enstrümanlarıyla ülkelerin daha da demokratikleşebildiği bir çağda, her şeyi devletlerden beklemek mantıklı değildi. Çözümü devletlerden beklemek bir asır daha beklemek demekti. "Suyun çatlağını bulması" için bireyler de bir şeyler yapabilirdi elbet. İlk adımı biz attık. Sivil olarak doğrudan temas, çözüme giden en kısa yoldur diyerek cesaretimizi topladık ve girişimlerimize başladık.
İlk temas hepimiz için heyecan vericiydi. Aramızda kapalı sınırlardan öte, tarihin ördüğü bir önyargı duvarı vardı ve biz işe bu duvarı yıkarak başlamalıydık. Bu duvarı yıkmaya tek başımıza gücümüz yetmezdi.  Biz de, Ermenistan’a gidip cesur takım arkadaşları bulmaya karar verdik.
Açıkçası, hepimizde bilinmezliğe doğru gidiyormuşuz hissi vardı. Nasıl karşılanacağımızı bilmiyorduk. Biraz tereddüt biraz endişe ile ayak bastık Erivan’a. İlk durağımız, Ermenistan’da eğitim gören üniversite öğrencilerinin demokratik temsilcisi olan ANSA (Armenian National Students Association) oldu. Sabahın ilk saatlerinde, otelimizin lobisinde Türkçe konuşan tatlı bir Ermeni ile karşılaşmak hepimizi çok heyecanlandırdı. Yerevan Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü son sınıf öğrencisi, aynı zamanda ANSA’nın basın danışmanı olan Tatevik Sargsyan bizi ziyarete gelmişti.  Uzun uzun sohbet ettik. Başta birbirimize karşı temkinli yaklaşımımız sonrasında çok güzel bir dostluğa dönüştü. Öyle ki bir ara konu farketmeden  Türk dizilerine gelmiş, Hürrem mi Firuze mi tartışmasına bile dönmüştü. Kendi halimize epeyi güldük.  O an farkettik ki, o duvarı yıkmak tahmin ettiğimizden çok daha kolay olacaktı.

İLKOKUL ZİYARETİ

Erivan sokaklarında yürürken bir anda dikkatimizi bir ilkokul çekti. Hem öğrenciler ile kaynaşmak hem de farklı bir çevre ile temas etmek için okula girdik. Bizleri okul müdiresi büyük bir memnuniyet ile karşıladı. Çocukların, kendilerinden farklı bir dil konuşan ablaları ve abilerine olan utangaçlıkları bir kutu lokumla birlikte yok oldu gitti. Birlikte oyunlar oynayıp, fotoğraflar çekildik. Birkaç saat içerisinde kurduğumuz bağlar ayrılırken gitmemize engel olmaya çalışan çocuklara dönüştü.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

Ermenistan'da farklı Sivil Toplum Kuruluşları ve temsilcileri ile de görüşmeler gerçekleştirdik. İleriye dönük neler yapabiliriz diye müzakereler ederken, STK temsilcilerinin sık sık resmi makamlardan izin almak, devlet yetkililerine danışmak  zorunda kalmaları üzücüydü. Çünkü biz tamamen sivil duygularla ve ön yargıları karşımıza alarak oradaydık ve sivil toplum dediğimiz şey resmi politikalardan daha özgün ve özgür bir alan olmalıydı.

Erivan’da geçirdiğimiz 3 gün boyunca çok güzel ağırlandık. Her akşam birlikte yemek yedik, birlikte alışveriş yaptık, birlikte gezdik. Küçücük 3 güne kocaman anılar sığdırdık.  Bu sürecin devamlı hale gelebilmesi için kendi ülkelerimiz de insiyatif alacağımıza dair birbirimize söz verdik. Yalnız başımıza ve korkarak geldiğimiz Erivan’dan, yeni dostlarımızın vedaları ile uğurlandık.
İşte şimdi verdiğimiz sözleri tutmak için ilk adımı atıyoruz. Arkadaşlarımız 18.01.2013-22.01.2013 tarihleri arasında bizim misafirimiz olarak Türkiye’ye gelecekler. Hrant için birlikte yürüyeceğiz, barış için yürüyeceğiz, dostluk için yürüyeceğiz. Gücümüz sınırları açmaya yetmez belki ama biz gönüller arasındaki sınırların kalktığını göstermek için yürüyeceğiz. 21.01.2013’te saat 10.00’da Galatasaray Üniversitesi  Aydın Doğan Salonu’nda 1.Ermenistan-Türkiye Forumu&Paneli’ni  gerçekleştireceğiz. Programımızın sonunda imzalayacağımız bir protokol ile Ermenistan-Türkiye arasında öğrenci değişim programlarının önünü açacağız. En azından yaz dönemlerinde Türkiye-Ermenistan arasında küçük çaplı öğrenci değişim hareketini başlatmak istiyoruz. Çalışmalarımız hız kesmeden devam edecek. Mayıs ayında Uluslararası Barış Festivali kapsamında başta Türk ve Ermeni öğreniciler olmak üzere herkese kucak açmak istiyoruz.  Hrant Dink'in de dediği gibi, "klinik vakıalarız ve birbirimizi tedavi etmekten başka çaremiz de yok." Bu yüzden önyargılarımızı yıkmak ve beraber işler yapabilmek, aracısız diyalog kurabilmek için daha çok çalışmak gerekiyor.

Ediz Tokabaş: “Türkler ve Ermeniler geçmişteki birlikte yaşama kültürünün bir sonucu olarak ortak değer ve kültürlere sahip iki millettir. İki komşu devlet ve iki kardeş halkız bizler. Tarihteki acılar, dostlukların yeniden kurulmasına engel olmakta ve sonucu olmayan tartışmaları alevlendirmektedir. Ülkelerin iç politikaları, popülist kaygıları geçmişten günümüze sağlıklı bir diyalogun kurulmasına engel oldu. Sağlıklı bir diyalogun yokluğunun diğer temel sebebi bizce; yasaksız bir ilişkinin kurulamamış olmasıdır. Çünkü aramızdaki ilişkilerin seviyesini daima üçüncü ülkeler belirledi. Üçüncü bir devletin Türkiye-Ermenistan ilişkilerine müdahale etmesine karşıyız. Türkiye ve Ermenistan yüz yüze, karşılıklı olarak konuşabilmelidir. Konuşmadan asla sorunları çözemeyiz. Bu noktada biz 6 arkadaş iki ülke arasındaki çözümsüzlüğe karşı en azından öğrenciler ekseninde sivil olarak elimizden geleni yapmak için Türkiye-Ermenistan İnisiyatifi’ni kurduk. Attığımız her adıma inanıyoruz. Hrant Dink’in de dediği gibi : Bizler de kendimizi güvercinler olarak olarak görüyoruz. Bir güvercinin ruh tedirginliği içindeyiz, ama biliyoruz ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.”


Twitter Hesabımız: @Turkey_Armenia



20 Aralık 2012 Perşembe

Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0


Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü’nün ikincisini düzenlediği “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” konferansları başlıyor.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü’nün, medya ve iletişim alanındaki gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla düzenlediği “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” konferansları 23 Aralık 2012’de Galatasaray Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.

Gelişen Dünya Değişen Medya konferans dizisinin ikincisi “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” temasıyla tüm güne yayılmış sekiz konferans dizisinden oluşuyor. Etkinliğin konukları arasında THY Dijital Pazarlama ve Marka Müdürü Neşet Dereli, Vodafone Türkiye Yetenek Geliştirme Direktörü Bülent Bayram ve Vodafone Türkiye Yeni Segmentler Pazarlama Direktörü Fatih Uysal, Markafoni Marka Pazarlama Müdürü Seda Sicimoğlu Yenikler gibi alanında uzman kişiler yer alıyor. Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Elgiz Yılmaz’ın konuşmacı olarak yer alacağı etkinlikte; Twitter müdavimleri Taci Kalkavan ve Ferdi Carrefour da konuk olarak katılacaklar.

İlki, Mart 2012’ye yayılan sekiz etkinlik olarak düzenlenen etkinlik dizisine Okan Bayülgen, Mustafa İçil ve Ahmet Yeşiltepe gibi alanında uzman kişiler konuk olmuştu. İnci Sözlük moderatörlerinin konuşmacı olarak yer aldığı “İnci Sözlük: Kampüste İnci Parıltısı” etkinliği ile Twitter’da Trend Topic listesine giren Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü, Galatasaray Üniversitesi öğrenci kulüpleri arasında bu başarıyı gösteren ilk ve tek öğrenci kulübüdür. İletişim Kulübü, sosyal medyadaki eğilim ve gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla, Gelişen Dünya Değişen Medya etkinliklerini yeni eğitim-öğretim dönemine de taşıyor.

Etkinlik Programı
10.00-10.15 Açılış Konuşması
Beste Eşerler, GSÜ İletişim Kulubü Başkanı
Ali Kılıçlıoğlu, GSÜ İletişim Kulübü Etkinlik Komitesi Başkanı

10.15-10.45 Sosyal Medyada İletişim Stratejileri
Cem Çınlar, Tick Tock Boom Genel Koordinatörü

10.45-11.15 Y Kuşağına Yönelik Pazarlama
Bülent Bayram, Vodafone Türkiye Yetenek Geliştirme Direktörü
Fatih Uysal,Türkiye Yeni Segmentler Pazarlama Direktörü

11:15-11:30 İletişim Arası

11.30-12.00 Dijital Çağda Girişim
Levent Cem Aydan, Oblogi Kurucu ve Genel Müdürü

12.00-12.30 Dijital Pazarda Marka Yönetimi
Seda Sicimoğlu Yenikler, Markafoni Marka Pazarlama Müdürü

12.30-13.30 Yemek Arası

13.30-14.15 Sağlık Sektöründe Dijital Kanallar
Yard. Doç. Dr. Elgiz Yılmaz, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi

14.15-14.45 Sosyal Medyada Marka Algısı
Neşet Dereli, Türk Hava Yolları Dijital Pazarlama ve Marka Müdürü

14.45-15.00 İletişim Arası

15.00-15.30 Yeni Medya; Yeni Pazarlama
Bilgin Demir , Huawei Türkiye ve Orta Asya Pazarlama Direktörü

15.30-16.00 Sosyal Medyada İçerik Üretimi Üzerine Söyleşi
Taci Kalkavan, Twitter Fenomeni
Ferdi Carrefour, Twitter Fenomeni

16.00-16.15 Kapanış Konuşması
Ediz Tokabaş, GSÜ İletişim Kulubü Başkan Yardımcısı


İletişim: iletisim@gsuilk.com

Etkinliğimiz ücretsizdir ve katılımcılara sertifika verilecektir. Basın sponsorumuz Sosyal Medya TV’dir. Etkinlik sponsorlarımız Pepsico ve Saray Bisküvi’dir. Starbucks tarafından İletişim Araları’nda kahve ikramı yapılacaktır.