Twitter

20 Aralık 2012 Perşembe

Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0


Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü’nün ikincisini düzenlediği “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” konferansları başlıyor.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü’nün, medya ve iletişim alanındaki gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla düzenlediği “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” konferansları 23 Aralık 2012’de Galatasaray Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.

Gelişen Dünya Değişen Medya konferans dizisinin ikincisi “Gelişen Dünya Değişen Medya v2.0” temasıyla tüm güne yayılmış sekiz konferans dizisinden oluşuyor. Etkinliğin konukları arasında THY Dijital Pazarlama ve Marka Müdürü Neşet Dereli, Vodafone Türkiye Yetenek Geliştirme Direktörü Bülent Bayram ve Vodafone Türkiye Yeni Segmentler Pazarlama Direktörü Fatih Uysal, Markafoni Marka Pazarlama Müdürü Seda Sicimoğlu Yenikler gibi alanında uzman kişiler yer alıyor. Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Elgiz Yılmaz’ın konuşmacı olarak yer alacağı etkinlikte; Twitter müdavimleri Taci Kalkavan ve Ferdi Carrefour da konuk olarak katılacaklar.

İlki, Mart 2012’ye yayılan sekiz etkinlik olarak düzenlenen etkinlik dizisine Okan Bayülgen, Mustafa İçil ve Ahmet Yeşiltepe gibi alanında uzman kişiler konuk olmuştu. İnci Sözlük moderatörlerinin konuşmacı olarak yer aldığı “İnci Sözlük: Kampüste İnci Parıltısı” etkinliği ile Twitter’da Trend Topic listesine giren Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü, Galatasaray Üniversitesi öğrenci kulüpleri arasında bu başarıyı gösteren ilk ve tek öğrenci kulübüdür. İletişim Kulübü, sosyal medyadaki eğilim ve gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla, Gelişen Dünya Değişen Medya etkinliklerini yeni eğitim-öğretim dönemine de taşıyor.

Etkinlik Programı
10.00-10.15 Açılış Konuşması
Beste Eşerler, GSÜ İletişim Kulubü Başkanı
Ali Kılıçlıoğlu, GSÜ İletişim Kulübü Etkinlik Komitesi Başkanı

10.15-10.45 Sosyal Medyada İletişim Stratejileri
Cem Çınlar, Tick Tock Boom Genel Koordinatörü

10.45-11.15 Y Kuşağına Yönelik Pazarlama
Bülent Bayram, Vodafone Türkiye Yetenek Geliştirme Direktörü
Fatih Uysal,Türkiye Yeni Segmentler Pazarlama Direktörü

11:15-11:30 İletişim Arası

11.30-12.00 Dijital Çağda Girişim
Levent Cem Aydan, Oblogi Kurucu ve Genel Müdürü

12.00-12.30 Dijital Pazarda Marka Yönetimi
Seda Sicimoğlu Yenikler, Markafoni Marka Pazarlama Müdürü

12.30-13.30 Yemek Arası

13.30-14.15 Sağlık Sektöründe Dijital Kanallar
Yard. Doç. Dr. Elgiz Yılmaz, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi

14.15-14.45 Sosyal Medyada Marka Algısı
Neşet Dereli, Türk Hava Yolları Dijital Pazarlama ve Marka Müdürü

14.45-15.00 İletişim Arası

15.00-15.30 Yeni Medya; Yeni Pazarlama
Bilgin Demir , Huawei Türkiye ve Orta Asya Pazarlama Direktörü

15.30-16.00 Sosyal Medyada İçerik Üretimi Üzerine Söyleşi
Taci Kalkavan, Twitter Fenomeni
Ferdi Carrefour, Twitter Fenomeni

16.00-16.15 Kapanış Konuşması
Ediz Tokabaş, GSÜ İletişim Kulubü Başkan Yardımcısı


İletişim: iletisim@gsuilk.com

Etkinliğimiz ücretsizdir ve katılımcılara sertifika verilecektir. Basın sponsorumuz Sosyal Medya TV’dir. Etkinlik sponsorlarımız Pepsico ve Saray Bisküvi’dir. Starbucks tarafından İletişim Araları’nda kahve ikramı yapılacaktır.


"Wag the Dog(Başkanın Adamları) adlı filmin halkla ilişkiler yaklaşımları ve kavramlarına göre incelenmesi”



Wag the Dog(Başkanın Adamları) adlı filmin halkla ilişkiler
yaklaşımları ve kavramlarına göre incelenmesi”

Ediz Tokabaş
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
19.12.2012
İstanbul


Özet
Film, bir spin doctor olarak nitelendirebileceğimiz devlet başkanı danışmanının, başkanın cinsel taciz skandalını örtbas etmek için nasıl kurmaca bir savaş tertiplediğini ve medyayı bu amaç için nasıl kullandığını anlatıyor.

Filmi halkla ilişkiler stratejisi ve yaklaşımları ışığında daha rahat inceleyebilmek için, olay-sonuç ilişkisini gözeterek filmi üç evreye ayırdım. Her bölümü değişen şartlara uygun geliştirilen stratejilere göre grupladım. Bunlardan ilki taciz skandalının ortaya çıkması ile medyada ve halkta uyandırdığı etkiyle mücadele etmek için dikkatlerin Arnavutluk ile sözde savaş durumuna çekilmesi. İkinci olarak, sözde savaşın öngörülemeyen bir güç olan CIA tarafından bitirilmesi ile başlayan yeni bir kahraman figürüne doğru algıların yönlendirilmesi. Üçüncü ve son olarak ortaya çıkarılan kahramanın ölmesi ile içine düşülen çaresiz durumdan vatansever bir kahraman imajının yaratılıp, büyük bir cenaze töreninin düzenlenmesi. Ancak her bölümde başvurulan yöntemlerin sadece senaryo değişikliğinden ibaret olması değerlendirmemin genel düzeyde olmasına neden oldu.

İnceleme
Film ABD Başkanı’nın seçimlere 11 gün kala adının bir taciz skandalına karışmış olması olgusuna dayanır. Buradan hareketle başkanın itibarını ve seçimleri yeniden kazanması için faaliyetler başlar. 1900’lerin başında iş dünyasının yeni yasal düzenlemelere uymak zorunda kalması ve muckraker adını verdiğimiz gazetecilerin çalışmalarının işletmelerin kirli yüzünü ortaya çıkarması ile güven ve itibar kaybeden 20. Yüzyılın işletmelerinde halkla ilişkiler faaliyetleri zorunlu olarak başlamıştır. Halkla İlişkilerin ortaya çıkışına paralel olarak Başkanın Adamları adlı filmde, başkanın adının karıştığı taciz skandalı basının katı eleştirilerine maruz kalması başkan içinde bir dizini halkla ilişkiler faaliyetinin başlamasına neden olmuştur.

 Stratejik bir iletişime dayanan faaliyetler Beyaz Saray’a çağrılan danışman Conrad Brean tarafından geliştirilir. Brean ilk olarak zaman kazanmaya çalışır.  Tıpkı Ivy Lee ve Edward Bernays’ın kamuyu bilgilendirme metodu için kullandığı, başkanın hasta olduğunu ve Çin’den bir gün geç döneceğini belirten basın bültenleri hazırlatır ve medyaya servis eder. Bundan sonra ise halkı, başkanın genç kıza taciz edip etmediği noktasında ikna etmek yerine, toplumun dikkatini kolayca çekecek ve genel algıyı kolayca yönetebilecek sözde, kurgusal bir gerçeklik yaratır. Bu bir savaştır. Kurgusal bir savaş yaratarak artık insanların bu olaya olan düşüncelerini başka bir yöne çekmeyi planlayan Conrad Brean, işi inandırıcı yapması için bir Hollywood yapımcısı olan Stanley Motss'a ulaşır ve ondan bu üretilmiş savaşa ait görüntüler ister. Motss çekilen görüntülere montaj ile savaşta kedisi kucağında kaçan genç kız süsü verir. Savaş için akıllarına ABD ile pek bir işi olmayan Arnavutluk gelir. Plana göre, Arnavutluk ABD’ye saldıracaktır ve başkan kahraman olacaktır. Uzun bir süre işler böyle yürür. İnsanlar gittikçe savaşa inanmakta ve skandalı unutmaktadırlar. Özellikle şarkıcıların besteleri olayı daha inandırıcı yapmaktadır. Sinema, müzik, grafik tasarım gibi alanların rızanın üretilmesinde ve algıların inşaa edilip yönetilmesinde ne denli etkili kullanıldığı filmde görülmektedir. İkna, tacizin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında kullanılmasa da diğer bir stratejide yani bir savaşın varlığı konusunda kullanılan temel argüman olmuştur. Hatta ikna burada propaganda kavramına dönüşmüştür. Çünkü spin doctor olarak adlandırdığım danışman Brean, savaşın gerçeklik olarak algılanmasını başarmak için algıları biçimlendirmiş, manipüle etmiş ve davranışları yönetmek için kasti ve sistematik bir şekilde çalışmıştır.

Üretilmiş gerçekliklere sürekli bir yenisi eklenmiştir: Arnavutluk Hasat Bayramı sebebiyle Başkan’a verilen hasat demeti ve Başkan’ın paltosunu ihtiyar Arnavut kadına vermesi. Savaşın sona ermesi ile bir kahraman yaratılmaya çalışılması, Başkan’ın kurtarıcı rolü oynaması ve sokaklarda ağaçlara atılan eski ayakkabılar. Hepsi ama hepsi rızanın üretilmesi ve algıların yönetilmesi için manipülasyon ve propagandanın kullanılmasıdır.
Rampton ve Stauber’ın ifadelerini kullanacak olursak, Brean halkı uyutmak ve taciz skandalını unutturmak için rasyonel düşünen beyinler by-pass etmeye çalışmış ve Hollywood Yapımcısı Stanley Motss’a çektirdiği görüntüler hazırlattığı şarkıda geçen “Demokrasi için savaşma ve ülkemizi hür tutma hakkımızı kullanıyoruz” sözlerinin desteği ile halkı ilkel düzeyde, duygusal sembolizme yöneltip, düşüncelerini manipüle etmiştir. Bu durum Pratkanis ve Aronson için iknanın istismarıdır. Yani propagandadır.

“Bir köpek kuyruğunu neden sallar,
Çünkü köpek kuyruğundan daha akıllıdır.
Eğer kuyruk akıllı olsaydı,
Kuyruk köpeği sallardı.”

Bizi filmde ilk olarak karşılayan şu cümleler aslında, iktidar ve gücün akıllı olduğu için yönetme yetkisine sahip olduğunu, yönetilen yani halk olarak değerlendirdiğimiz kesimin ise gücü elinde tutan kadar akıllı olmadığı için kuyruk gibi sallanmaya, düşüncelerinin adeta bir yap-boz misali dağıtılıp, birleştirildiğini bize sunuyor. Bu cümlelerden yola çıkarak tıpkı minareyi çalan kılıfını hazırlar atasözünde olduğu gibi modern toplumlarda demokrasi kavramının, algıyı yöneten için bir kılıf niteliği kazandığını ifade ediyor.

Filmde geliştirilen kurgusal savaş, kahraman yaratma, görsel olarak durumu destekleme, 1930’lardan kalan bir plağın Meclis Kütüphanesi’nden çıkarılması olarak karşımıza çıkan halkla ilişkiler yöntemleri tek taraflı bir baskı altına almayı, manipüle etmeyi, hükmetmeyi ve kandırmayı amaçlamıştır. Basın ve halk, başkanın danışmanı tarafından algıları sömürülecek insanlar olarak görülür. Halkın tepkilerine göre teknikler geliştirilse de geri-beslenme alıcının aktif katılımıyla gerçekleşmemiş ve tüm iletişim süreci boyunca savunmacı bir turum ile hep kaynağın yani başkanın hakları gözetildiği için filmin Monolojik Yaklaşım içinde düşünmek yerinde olacaktır.

Aslında Lippman sanki filmi izlemiş gibi yıllar öncesinden filmde yapılanları çok güzel özetlemiş. Lippman’a göre insanların kafalarının içindeki imgeler tarafından yönetildiklerini, gerçeklerle her türlü ilişkisini kesmiş sahte çevrelere tepki verdiklerini, bu yüzden de dünyayı anlama yetisine sahip olamadıklarını ifade eder. Bu nedenle modern dünyada etkili bir liderlik ve liderin eylemlerine destek sağlamak için liderlik arayışı içindekilerin insanların kafalarında bu resimlerin nasıl oluştuğunu anlaması gerektiğini söyler. Bu da yönetmek için kitlelerin manipüle edilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.

Filmde danışman tarafından olayların gidişatına uygun hazırlanan basın bültenleri, bilgilendirici bir amaç için oluşturulduğu düşünülse de aslında siyasi bir haber yönetimi ve spin niteliği kazanan çok güçlü ve bir o kadar da tehlikeli stratejik iletişim fonksiyonudur. Film boyunca danışman, medyanın zayıflıklarından yararlanıp bir mesajın olgusal derinliğine aldırmadan, etiksel kaygıyı göz ardı ederek ve politikacının çıkarlarının her şeyin üzerinde olduğuna inanıp daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla mesajları istediği gibi şekillendirip yayar.

Ediz Tokabaş




1 Kasım 2012 Perşembe

Coca Cola kutusunda Pepsi reklamı !


Coca Cola Brezilya'da büyük bir cesaret örneği gösterdi. Geçtiğimiz aylarda yeni bir kampanya ile halka ulaşan Coca Cola ilginç bir işe imza attı.

Coca Cola Zero, Keşfet isimli kampanyası dahilinde özellikle genç-erişkin hedef kitlesinde en çok kullanılan 150 ismi Coca Cola Zero'nun 330 ml, 600 ml ve 2 litrelik kutu ve şişelerinde "quanto mais...  merhol" (daha fazla...daha iyidir/ “The more ….. is better”) ifadesindeki boşluğa isim gelecek şekilde yer verdi.  İsim yer alan ürünler ile Ağustos ayı boyunca Coca Cola Brezilya'da 500.000 binden fazla ürün sattı. Böylesi bir satış oranını yakalamak Coca-Cola Brezilya'nın iştahını kabarttı haliyle ve projeyi sürdürmeye karar verdiler. 150 ismin içinde yer almayan yeni isimler için internet sitesi üzerinden öneri almaya ve alınan önereilerin oylanmasına başlandı. En çok oy alan isimler Coca Cola ürünleri üzerinde yer aldı. Böylelikle tüketici, markasıyla özdeşleşme imkanı buldu.




Buraya kadar her şey normal. İlginç olan sonradan firma tarafından genişletilen ve 50 yeni ismin daha ambalajlar üzerinde yer almasıyla farklı bir boyut kazandı. Halk tarafından verilen 50 isim önerisi arasında ilginç bir teklif vardı. O da "Pepsi" ydi. Coca Cola ilk başlarda çekinse de oylamada yüksek oranları yakalayan Pepsi'de ambalajlar üzerine basılmış oldu.

 Kolay kolay hiç bir firmanın cesaret edemeyeceği bir uygulamaya imza atan Coca Cola, böylece aleyhinde yapılan bu hamleye özgüveni ve adeta alaycı üslubuyla karşılık vermiş oldu. Ya da Coca Cola kendi ağzıyla Pepsi'nin reklamını yapmış oldu ne dersiniz?

Coca Cola Brezilya Marka Pazarlama Müdürü: "Büyük bir genç kitle ile mücadele diyoruz ve onlar eşsiz bir dünya istiyor.0 kalorili bir lezzzet imkanı sunan Coca Cola Zero özellikle gençler arasında partilerde, arkadaş toplantılarında tüketiliyor. O yüzden ''quanto mais Bruno, Dani, Carlos melhor." (Daha fazla Bruno, Carlos, Dani daha iyidir.) " diyor.

Ambalajlar üzerinde şöyle yer aldı: "Quanto mais Pepsi  merhol!" (“The more Pepsi is better”)

Kampanya için hazırlanan reklam filmlerinde biri:





11 Ekim 2012 Perşembe

“Z”ehir Gibi Bir Kuşak Geliyor !



“Z”ehir Gibi Bir Kuşak Geliyor !


Z kuşağı bizim Milenyum gençliğini de içine alan 1995 sonrası doğan gençlerimiz. En büyüğü 17 yaşında. Ancak yaşlarına rağmen diğer 3 kuşağı cebinden çıkaracak cinsten. Z kuşağı Y'lerden farklı olarak yeryüzüne gelmiş en bağlantılı(Connected) kuşak. Onlarla iletişim kurmak zor, anlaşmak zor, sorularına cevap vermek ise çok daha zor!

Neden Z adını verdiklerini sorabilirsiniz. Bazı araştırmacılar bu kuşağın son kuşak olarak niteliyorlar. Bazıları ise Z kuşağı sonrası yeni bir kuşak tanımladılar ve Alfa kuşağıdiye adlandırdılar.

Dünya nüfusunun %18’ini oluşturan ve bu kuşak aynı zamanda dijital nesil olarak ya da sessiz kuşak olarak adlandırılıyor. Bu kuşağı önceki kuşaklardan farklı kılan temel özellik internet teknolojisinin içine doğmuş olmaları. Kaset, teyp, plak onlara çok uzak. Nerdeyse CD bile onlar için demode kaldı. E-posta ile haberleşmeyi unuttular.( mektup, faks onlardan bahsetmiyorum bile.) Varları yokları sosyal medya araçları ve mecraları. Ben onları teknoloji bağımlısı olarak görmüyorum çünkü internet ve yeni teknolojiler onlar için bir hayat standardı. Benim de yer aldığım Y kuşağının son üyeleri için de bu böyle. Radyo icat edildiğinde nasıl ki uzun yıllar boyunca haber, müzik, eğlence kaynağı ve hayattan bir parça olarak yer aldıysa. İnternet de bu yeni kuşaklar için öyle. Haber, müzik, eğitim, iletişim ve profesyonel iş hayatının kalemi defteri gibidüşünebiliriz.
.


Z kuşağının özellikleri


Ø  Ailelerinin korumacı bir yapısı var.
Ø  E-posta diye bir iletişim aracını tanımıyorlar.
Ø  Sosyal mecralar, mobil teknolojilerle iletişim kurmayı tercih ediyorlar.
Ø  Daha eğitimliler. (Sivil toplum faaliyetleri ve medya desteği ile sosyo kültürel gerçeklikten bağımsız olarak daha bilinçli aileler, TV programları, çocuk belgeselleri, eğitici çizgi filmler, öğretici oyuncaklar)
Ø   Bireysel ve bağımsızlar.
Ø   Özgüvenleri sayesinde daha rahat ve açık iletişim kurabiliyorlar.
Ø  Kendi istek ve hedeflerinin farkındalar.
Ø  Hedefleri doğrultusunda yaşıyorlar.
Ø  Hayatta her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorlar.
Ø  Çevrelerinde ve dünyada olan gelişmelerin farkındalar.
Z kuşağı için öğrenmek, paylaşmak, üretmek doğal bir gelişme. Sağlık konusunda araştırma ve çalışmalar yapan kuruluş Kaiser Family Foundation’ın ABD’de 2004 yılında yaptığı bir araştırmada Z kuşağı ile ilgili şu bulgulara yer veriliyor:
Ø  Bir anda birçok şey ile uğraşabiliyorlar.
Ø  Yeni teknolojilerle geçirdikleri vakit kadar geleneksel medya ile de vakit geçiriyorlar. Yani birini seçmeleri diğerinden vazgeçmeleri anlamına gelmiyor.
Ø  8-18 yaş arası çocukların yüzde 73’ü günde en az 43 dakikalarını okuyarak geçiriyor.
 

Z Kuşağı’nın Yüzde 96’sı TV İzliyor

Ipsos KMG Medya Araştırmaları’nın araştırmasına göre:
Ø  Türkiye’de 6.2 milyon online çocuk var.
Ø  Online aktivitelerde çocukların %77’sinin oyun oynuyor, %66’sının ders çalışıyor, %47’si sosyal paylaşımda bulunuyor, %29’u müzik dinliyor.
Ø  Çocukların %96’sı TV izliyor.
Ø  %68’nin içinde animasyon/karakter olan reklamları seviyor.
Ø  %77’sinin gördükleri TV reklamlarından etkileniyor ve 8-14 yaş arası çocukların %22’sinin hayran olduğu ünlünün ürünlerini tercih ediyor.


Markalar ne yapmalı?

    Geleceğe uzanan bir marka kurgusu için bir başka kuşak daha göz ardı edilmemeli. Z kuşağı denilen, bugün 0-10 yaş arasında olan yeni bir neslin tüketim kararlarındaki etkilerinin boylarından büyük olduğundan emin olabilirsiniz. Ailelerin satın alma kararlarında çoğu zaman çocukları aktif rol oynuyor. Üstelik sadece satın alma kararlarında değil satın alma süreleri ve miktarlarında da. Çocukların bu etkisini gören bazı şirketler çocuk mağazası olamamalarına rağmen ebeveynleri alışveriş yaparken onları bölmemeleri için çocuk eğlence alanları kuruyor. Kesinlikle satın alma kararlarını ebeveynlerin verdiğini fakat markaların iletişimde çocuklara seslendiğini artık bariz bir hal aldı. Böylelikle çocukların marka savunucuları duruma geldi. Örneğin çocukların bu günlerde en fazla istediği şeylerin başında Ipad geliyor.


Çocuklar hediye olarak iPad istiyor

ABD’li araştırma şirketi Grail Research’ün geçtiğimiz yıl Kasım ayında yaptığı araştırma, Z kuşağı hakkında fikir veriyor. Dijital yerliler olarak da bilinen bu nesille çalışacak şirketlerin yeni teknolojiyi çok iyi kullanmaları gerekiyor. Araştırmaya göre:
Ø  Amerika’daki 6-12 yaş arası çocukların yüzde 31’i yılbaşı hediyesi olarak iPad istemiş.
Ø  12 yaşındaki kızların yüzde 20’si online alışveriş sitelerinde geziyor.
Ø  Cep telefonu kullanım yaşı ise her sene düşüyor. 12 yaşındaki kızların yüzde 65’inde, 13-15 yaşındaki kızların ise yüzde 79’unda cep telefonu var.
Ø  Gençlerin yüzde 46’sı televizyonda ne izleyeceklerine sosyal ağlardaki öneriler üzerine karar veriyor.
Ø  Çocuklar, gençler cep telefonu, bilgisayar veya sosyal ağlara bağlanabilen benzer cihazlardan uzak tutulduğunda üzülüyorlar.

 

Çocuğu Hedefleyen Markalar Çocukları Kazandı

Tipeez.com’da yayınlanan çocuklar ve tercih ettikleri markalar ile ilgili istatistikler:

Ø  Çocukların %43.26’sı Iphone kullanmayı tercih ediyor.

Ø  %38.92’sinin favori marka otomobilleri Toyota.

Ø  %34.60’ı müstakil evde yaşamak istiyor.

Ø  %58.48’i THY ile uçmak istiyor.

Ø  %51.06’sı uzun zamandır kişisel bakım ürünü kullanıyor.

Ø  %55.39’u odasını Çilek Mobilya’dan döşemek istiyor.

Ø  %32.12’si İş Bankası’nı tercih ediyor.

Ø  %49.16’sı en etkili sabun olarak Protex’i tercih ediyor.

Ø  %40.09’u internette en çok oyun oynayarak zaman geçiriyor.

Ø  %59.01’i bir sonraki karne hediyesi olarak Tablet istiyor.

Ø  %43.72’si boş zamanını internete girerek değerlendiriyor.



Rekabet Dolu İş Yaşamı


İş yaşamında onları ciddi bir rekabetin beklemesinin yanı sıra bugün eğitimini aldıkları konuların birçoğu, yarın iş yaşamına atıldıklarına ya şekil değiştirmiş ya da yok olmuş olacak. Da Vinci Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre 2030 yılında 2 milyon meslek yok olmuş olacak. Yani bugünkü mesleklerin yüzde 50’si. O halde başta Y kuşağının ardından da bir numaralı rakibimiz Z kuşağının iş dünyası oldukça çekişmeli olacak.
 
Ediz TOKABAŞ

 

Faydalandığım Kaynaklar
Zeynep Mengi ,Hürriyet İK
Kaiser Family Foundation
Ipsos KMG Medya Araştırmaları “Türkiye’de çocukların medya tüketimleri ve yaşam tarzları”
Grail Research
Tipeez.com
Kigem.com  “Çekilin Yoldan Z Kuşağı Geliyor”

 

 

5 Ekim 2012 Cuma

Facebook'un İlk Reklam Filmi

 

Facebook'un İlk Reklam Filmi

Post image for La 1ère Publicité Facebook – The Things That Connect Us
        Facebook ilk reklam filmini perşembe günü (04.10.2012) yayınladı."The Things That Connect Us'' isimli kampanya oldukça ilgi çekici.

        Facebook için ilk olan bu reklam filmi 10 farklı dilde hazırlandı. Film Babel, Biutiful, 21 Grams gibi filmlerin realizatörü olan Alejandro González Iñárritu tarafından Wieden Kennedy ajansı adına çekildi.

        Facebook'un insanları birleştiren bir ip rolünü oynadığını anlatan bir film olmuş. Ve başlangıcından sonuna kadar genel ifadeyle Facebook mutluluk veren bir sandalye ile özdeşleştirilmiş. (Sandalye imgesine gönderme yapılmış.)

       Yayına çıkalı yaklaşık bir gün olmasına rağmen sevip ,beğenip paylaşanlar olduğu gibi eleştirenlerde var. Gizmodo's Sam Biddle reklam filmi için : "Facebook'un ilk reklamı, Facebook'un en kötü reklamı olmuş." yorumunu yapmış.

İşte reklam filmi:

 
Chairs, doorbells, bridges, airplanes. These are things that people use to get together and connect. Facebook is also something that over a billion people around the world use to connect with one another.

 Facebook 1 Ekim günü de facebookstories için şu spotu yayınlamıştı.

4 Ekim 2012 Perşembe

Y Kuşağı, Satın Alma Alışkanlıkları ve Marka Elçileri

Y Kuşağı, Satın Alma Alışkanlıkları ve Marka Elçileri


Her gün yeni bir stratejinin uygulanma ve hedef konusu olan kuşak şüphesiz Y kuşağı. Peki  Z neden değil iseniz. Onların biraz daha zamanı var yaşları ufak ve satın alma davranışlarını ebeveynlerinin kontrolü ile yapıyorlar.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye nüfusunun %25’i Y kuşağında bulunuyor. 15-25 yaş arası ise 16 milyon genç var. Türkiye’nin bu demografik yapısı doğal olarak pazarlamacıların Avrupa’dan farklı olarak 1977-1994 arasında doğan Y kuşağı olarak adlandırılan gençleri daha dikkatle dinlemesi gerektiğini gözler önüne seriyor.
 

 

Kısaca bu kuşağın satın alma alışkanlıklarından bahsedelim:



Ø  Temel özelliği internetin bir numaralı iletişim araçları olması. Tüm işlerini internet veya mobil platformlar üzerinden yapan bu kuşağa ulaşmanın yolu da markaların interneti ve sosyal medya mecralarını aktif bir şekilde kullanmalarından geçiyor.

Ø  Üretkenlik konusunda biraz daha gerilerde kalan bu kuşak daha çok takipçi olarak kalma eğiliminde.

Ø  Bu kuşak oldukça narsist ve bireyci.Kimsede olmayana sahip olmak, bir giydiğini tekrar giymek istemeyen cinsten.

Ø  Büyükçe bir enformasyon havuzuna hapsedilmiş, bilgiye ulaşmaya muhtaç bir kuşak aslında.

Ø  Bu kuşağın yıllık alım gücü ortalama 7 bin lira olarak belirtiliyor. Bu kuşağın alma gücü kısıtlı olsa da anne-babaya aldırma gücü daha fazla. Anne, babaları alacakları her üründe onlara danışıyor ve onlardan fikir alıyorlar. Özellikle teknoloji ürünlerinde:  televizyon, cep telefonu, bilgisayar, ses sistemleri.

Ø  Alışveriş süreçleri, X kuşağına göre biraz farklı. Online alışverişi en aktif onlar kullanıyor. Bir ürünü görüp, beğenip hemen almak yerine fiyat karşılaştırması yapıyor, alışverişten önce sosyal medyayı dinliyorlar. Özellikle bloglara ve forumlara göz atıyorlar. Hatta bu konuda sözlüklere bakanların sayısı da oldukça fazla.  

Ø  Onlara trendlerin dinamosu deniyor.

Ø  Yeni bir ürünü sadece yeni olduğu için almıyorlar, önce marka değerleri konusunda ikna olmaları gerekiyor. Bir gencin hayatına dahil olmak için vakit geçirmek isteyecekleri bir deneyim tasarlamak ve onlarla “sosyalleşmek” gerekiyor.

Ø  Bu kuşak ürün ya da hizmeti çok zor beğeniyor ancak çabuk sıkılıyor Bu yüzden markaların yenilikçi olması ve bu kuşağı sürekli tatmin etmesi şart.

Ø  Y kuşağı reklam bombardımanının farkında ve bunlardan bıkmış bir kuşak. Kuru kuruya reklam onlar için çok bir şey ifade etmiyor. Dokundukları, tecrübe ettikleri ve ortak bir süreç yaşadıkları markalar onlar için daima bir adım önde.

Ø  Ücretsiz her uygulamanın en sıkı takipçisi onlar. Ücretsiz dakikalar, kısa mesajlar, sinema biletleri ve menüler. Onlar kendilerine bu fırsatları sağlayan markalara karşı hoş bir tutum sergiliyorlar. Bu tutumlar her zaman davranışa dönüşmek zorunda değil. Edinilen tutum bile marka için büyük bir kazanım.


Gelelim Y kuşağının pazarlamadaki önemine. Neden bu kuşak bu kadar analiz ediliyor, niye pazarlamacılar onlar için özel projeler geliştiriyor ve onların peşinden koşuyor?

Çünkü araştırmalar gösteriyor ki, bu yaş aralığında tercih edilen markalara karşı sadakat oranı çok yüksek. Sonraki yaşlarda kullanılacak olan birçok markaya karar verme zamanı bu yaş aralığı.

Son zamanlarda markalar, özellikle üniversitelerin kampüs içlerine girerek, pazarlama ve tanıtım faaliyetlerini Marka  Elçileri ile gerçekleştiriyor. Marka elçileri bu sadakati oluşturmak için soft anlamda alttan alta çalışıyor.


Peki kimdir bu Marka Elçileri ve neyi , nasıl yaparlar?


Marka elçisi markaların kampüsteki ayak izleri, gözü, kulağı ve takipçileridir. Markaları yakından tanıyan ve markanın yayılımını yapan, elde ettiği deneyim verilerini sosyal medya mecralarında paylaşan, reklam kokmadan reklam yapabilen öğrencilerdir. Kısacası markaların kampüslerdeki çalışanları ve ekip üyeleridir.
 

Bu öğrenciler üniversite kulüplerindeki aktif öğrenciler arasından özenle seçiliyor  ve çoğunlukla gençlik ajansları tarafından yönetilerek kampüslerde marka algısının arttırılması için kullanılıyorlar. Bu elçiler okul içi öğrenci etkinliklerini takip ediyor ve hangi etkinliklere sponsor olunması gerektiği gibi konularla da ilgileniyorlar.

 Yaratıcılık sınırlarını sonuna kadar zorlayıp farklı yöntemler üretebiliyorlar. Mesela fotokopi merkezinde çoğaltılan ders notlarının arasına markasının kampanyalarını koyup çok kişiye ulaşmasını sağlayabiliyorlar ya da okulda popüler olan kişileri bir eventte bir araya getirip onlarla güzel vakit geçirirken aynı zamanda da markasının tanıtımını yapıp okul içi bir ağızdan ağıza pazarlama(Word of mouthing) başlatıyorlar.

Öğrencilere yine öğrencilerin içlerinden onların bulduğu yollarla tanıtım yapmak öğrencilerin markalara karşı oluşturdukları sadakat duygusu için oldukça önemli ve etkili.


Kısacası, Y kuşağı farklı dinamikleri ve hayatı algılama yöntemleri ile markalara da ilginç bakış açıları kazandırmaya devam ediyor.

 

15 Eylül 2012 Cumartesi

Çığır Açan Giyilebilir Teknoloji


Pattie Maes çığır açan giyilebilir teknoloji "Altıncı His"si tanıtıyor

İzlediğimde beni şaşkına çeviren ve filmlerde izlediğimiz hayali teknolojilerin yaşantımıza geleceğini düşündükçe heyecanlandıran bir teknolojiden haber vermek istiyorum. Sizlere TED Konferansı'nda MIT'den Pattie Maes'in öğrencisi adına sunduğu giyilebilir teknoloji üzerine sunum. Bunu izledikçe Semantik Web olarak tanımlanan Web 3.0'ı daha iyi kavramaya başlayacağız.


ICT Summit Eurasia-Bilişim Zirvesi 12


ICT Summit Eurasia-Bilişim Zirvesi 12 
Pazarlama ve Sosyal Medyada Sonraki Adım

Bu sene 12. düzenlenen Bilişim Zirvesi geçen sene uluslararası bir kimliğe bürünüp ICT Summit Eurasia adını aldı. Bu sene 30'u aşkın ülkeden katılımcı ile onlarca panel düzenlendi.  Zirvenin teması ''Next Step-Sonraki Adım''olarak seçilmişti. Gelecek üzerine teknolojik gelişmeler temelli pazarlama ve bilişim dünyası konuşuldu bol bol. Ben de zirvenin son gününde (13 Eylül 2012 Perşembe) ''Pazarlama ve Sosyal Medyada Sonraki Adım Forum'na'' katılma şansı buldum. Forumla ilgili dikkat çekici noktaları sizlerle paylaşıyorum.
                                               

"Dünyayı Değiştirecek Teknolojiler"

Konuşmacı: DR.Matthias Kaisersweth- IBM
Bilişim Zirvesi, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlendi.Zirve profesyonel katılımcılara ücretliydi, ancak öğrencilere ücretsiz şekilde gerçekleşti. Öncelikle sabah açılış pturumu ilgi çekiciydi. Ortak oturum şeklinde gerçekleşen konuşmayı, Dünyayı Değiştirecek Teknolojiler başlığıyla IBM Zurih Araştırma Laboratuvarı Direktörü ve Yazılım Araştırmları Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Matthias Kaiserswerth yaptı.
Yakından tanımadığım birçok konuya değinen Kaisersweth öncelikle çipler, sistemler, data ve data incelenmesinden bahsetti. Gelecekte nano teknolojilerin gelişmesiyle nano çiplerin üretileceğini ve her bir çipin 1 trilyon aygıtı barındıracağını belirtti. Böylesine devasa bir sayı da aygıtı barındırmasına rağmen bu çiplerin boyutları bir kesme şeker boyutunu (PETA)geçmeyecek şekilde hazırlanacak. 3 boyutlu olan bu çiplere iki boyut daha eklenicek. Bunlardan 4. boyut, soğutma ve 5.boyut, enerji üretimi.

Less Energy-Less Heat
Üretilen teknolojinin yeşil, yani doğaya saygılı olması çok önemli. Bunu da enerji tasarrufu ile sağlayacaklarını düşünüyorlar. Sıcak bir sistemi yine sıcak suyla soğutup %40'a varan bir enerji tasarrufu elde edileceğinin altını çiziyor. Anlaması güç olan bu soğutma sistemini şöyle örnekliyor Dr. Matthias, ''Yazın bir havuzu soğutmak için havuza eklenen sıcak su gibi düşünün. Eklediğiniz su havuzdan daha soğuk ama o suyun ısıtması için bir maaliyet ödemiyorsunuz, çünkü doğal ortam sıcak.''

Dünyada var olan veri 15 petabytes
Peki, böylesi üstün teknoloji ile geliştirilen bu çipler nerelerde nasıl kullanılacak? Araştırmalara göre şu an dünyada  50 milyar cihaz var ve bu sayının düşük olduğunu belirtiyor konuşmacımız. Önümüzdeki süreçte hızlı bir artış yaşanacağını söylüyor. Aynı zamanda dünyada var olan veri miktarı ise yaklaşık 15 petabytes. Artacak cihaz sayısına paralel olarak. Büyük veri miktarının ortaya çıkacağını söylüyor ve işte bu noktada bu çipler hızlı ve büyük depolama alanları sunacaktır. Veri depolamanın çözüm olmadığını söyleyen Kaiserswerth önemli olan bu verinin incelenip çözümlendikten sonra depolanması gerektiğini söylüyor. Anlaşılan o ki artık veriler elde edilirken, eş zamanlı olarak veri çözümlenmesi yapılacak ve gereksiz verilerin depolanma zahmeti sona erecek.

O bir Tıp dahisi: Karşınızda WATSON
Watson projesini dinlemeye başlayınca önümüzdeki yıllarda ne gerek  var doktorlara diye düşünmeye başladım. Şöyle ki Watson daha yeni ve hala geliştirilmekte olan bir proje. Çok yönlü bir sistem. Hastalıkların tedavi teşhisi için doktorlara yardım sağlayabilecek, anladığım kadarıyla yapay zekaya dayalı bir sistem. Watson bütün tıp literatürünü yalayıp yutuyor ve elde ettiği bu verileri oldukça spesifik yöntemlerle ayrıştırarak, hastaklıkların tedavi ve teşhisinde doktora yardım ediyor. Bir doktor, kendisine gelen bir hastanın hastalığını teşhis ettiyse, hatalığı Watsona yazıyor. Örneğin, ''Akciğer kanserini nasıl tedavi edebilirim?'' Watson hemen soruyu algılıyo ve hastalığa uygun tedavi yöntemleri sunuyor. (Sunulan tedavi yöntemlerinin ilaç ya da tüm tıbbi müdahaleleri içerdiğini belirtmedi.)Tedavi yöntemlerini sunduğuyla kalmıyor ayrıca her tedavi yönteminin yanına % olarak güvenirlilik oranı veriyor. Derseniz ki, ben bunu bilimsel anlamda kanıtlamak istiyorum. İşte o zaman da tedavi yönteminle ilgili tıbbi literatürü önünüze sunuyor. Yok canım! Diyebilirsiniz ben de öyle dedim. Dikkat çekilmesi gereken nokta şu ki her geçen gün elde edilen tıbbi verilerin Watson'a iyice yedirilmesi lazım.


Bu sistemlerin ve inovasyonların hepsi insan zihninden esinlenilerek yapılıyor. Geçmişe göre bu yolda insanlık adına oldukça fazla yol katettik belki ama Dr.Matthias özellikle insan zihniyle yapılan kıyaslara karşı çıkarak şu sözlerle konuşmasını tamamladı: "Geliştirilen hiçbir sistem insan zihni ile mukayese edilemez, insan zihni gibi olamaz, çünkü bizler insan zihninin tam olarak sırrını dahi çözmüş değiliz."

Markalar Sosyal Medyanın Neresinde?

Panel Moderatörü: Tunca Meriç
Konuşmacılar: Dr.Cem Çınlar, Bilge Çiftçi, Hamdi Çelikbaş, Kına Demirel, Metin Güleç, Sertan Eratay, Cem Batu

Konuşmacılar Vodafone'dan Turkcell'e, Anadolu Ajansı'ndan Migros'a kadar çeşitliydi.Bunlara ek olarak diğer konuşmacılar Plasenta, Medyanet ve Tick Tock Boom Dijital Pr Ajansındandı.
·         Şüphe bilgiyi, bilgi bilişimi, bilişimde sosyal medyayı doğurdu.
·         Sosyal medya sohbet odaklı bir platform, marka odaklı değil.
·         Önemli olan bu sohbet ortamına marka kimliğinden sıyrılıp antipatik bir hal almadan girmek
·         GençTurkcell'in genç yöneticilerini belirleme sürecinde bu sohbete dahil oldular ve çok konuşuldular. Bir proje ile 17 bin aday ile 2 milyon oya ulaştılar. Kişiler bu projeyi konuşur ve aktarır oldu.
·         Facebook ve Twitter'daki fan sayılarının nitelikli veri olmadığı artık açık. Markalar Facebook fanlarını %16'sı ile iletişime geçebiliyor. Bu duruma en güzel cümle bu olu heralde : SMALL IS BIG, TODAY..!
·         Sosyal medya markanın müşterisini dinleme merkezli olmalı.
·         Müşteri, müşteriye güvenir. Her müşteri bir pazarlama kanalıdır.

·         Sosyal mecralar artık bir hizmet kanalı olarak yerini aldı. Bu yolla artık müşteri markaya değil marka müşterinin ayağına gider oldu.
·         Özellikle Y ve Z kuşağını oluşturan müşterilerin kalbine giden yol bu sosyal mecralardan geçiyor.
·         Müşteri sosyal medyada bambaşka tavırlar içine girebiliyor ve başkalaşıyor. Bu yüzden dinleyici olup hedef kitleyi çok iyi analiz etmeli. İncelemeden sonra, marka-müşteri ilişkisini kuracak ilgi çekici noktayı bulmak önemli.
·         Doğru segmentasyon, doğru hedef kitleye götürür.
·         Sosyal medyada olşan krizler riskli olduğu kadar fırsat potansiyelini de barındırıyor. Önemli olan bu noktada bu fırsatı görmek ve doğru okumak. Bunu için de şirketler arka bahçelerini iyi bilmeliler.


  Şu üç soruya verilecek doğru cevaplar markaları başarıya ulaştıracaktır:
-Kişiler benim ürünümü alabilirler mi?
-Kişiler benim ürünümü satabilirler mi?
-Bu iki süreçte sosyal medyanın katkıları neler olur?

Panelin en güzel örneği ve açıklaması Turkcell Dijital Kanallar Yöneticisi Sertan Eratay'dan geldi: Eratay markaların sosyal medyadaki durumlarını ilginç bir örnekle açıklıyor. Ablası evlendikten sonra hazırlanan düğün fotoğrafları albümünü mahallenin hanımlarının gelip baktığını,  incelediğini ve fotoğraflarda kime hangi kıyafetin yakışık yakışmadığını yorumladıklarını söyledi. Sohbet odaklı olan bu geleneksel sürecin bizim şu an sosyal mecralarda yaptığımızdan hiçbir farkı yok. Peki, eğer o fotoğraf albümünün içine bir markanın reklamını, sayfasını koysak mahallenin teyzeleri bu ne, nerden çıktı şimdi gibi yorumlar vereceğini söyledi. Aynı şekilde markalarında sosyal mecralarda varolması kişilerarası iletişime müdahale temelli oldu.

                                                                                  Ediz Tokabaş